16 Nisan 2012 Pazartesi

Mektup ( Öykü)






Burası hep yağmurludur . Ağaçlar hep ıslak , hep yeşil parıldar .Gök ve deniz birbirinde yansıyıp durur . Birbirinden alır rengini .

Geldiğinizde göreceksiniz .Belki hoşunuza bile gidebilir. Yağmur her şeyin iliklerine dek işlemiştir. .Eskimeye yüz tutmuş her şeyi çabucak çürütür . Damları , taş kaldırımları pırıl pırıl parlatıp temizler .Havada her şeyin kokusundan bir damla bulabilirsiniz . Ağaçların , toprağın , ıslanmış odunların kokusundan ..

Size burasını kendi gördüğüm gibi anlatıyorum .Bu işi sizin kadar iyi beceremediğimi görüyorsunuz . ama yıllardır yaşadığım yeri anlatırken , daha önce hiç farkına varmadığım ayrıntılar gözüme çarpıyor .Hiç önemsemeden önünden gelip geçtiğim yerleri , hatta gözlerimi yere kaçırdığım kahveleri ve içeridekilerin neler konuştuğunu duyup size anlatmak isterdim. Benim anlatabileceklerimse sınırlı . Kendi bildiğim ve bilmeme izin verilmiş şeyleri anlatabilirim ancak .Oysa siz o daracık duvarların ardında tüm dünya ayaklarınızın altındaymışçasına , yolculuğuna hiç ara vermeyen bir gezgin gibi dünyayı anlatıyorsunuz bana mektuplarınızda .Sanki dışarıda olup da tutsak olan benim. İçeride olup özgür olan sizsiniz .

“ Denizi ve gökyüzünü hiçbir şeyle sınırlandırılmamış olarak görmeyi “ ne kadar özlediğinizi yazmışsınız .Ben her gün bu engin göğe ve denize boş gözlerle bakıp , baktığını görmeden geçenlerden biri sayılmasam da , bu isteğinizi sizin için gerçekleştirdim bu gün .Evimizin bulunduğu kayalık yamacın en ucuna çıktım . Gök ve deniz griydi . Yağmurun dinlenmek ve güç toplamak için durduğu bir andı . Ama dorukta rüzgar kendi müziğini yapıyor , horon tepiyor , halay çekiyordu. Hava bulut topluyor , griler koyulaşıyor , gök karanlıkla aydınlık arasında çelişkili , bir aydınlanıp bir kararıyordu .

Ve ben tepenin doruğunda , gözlerim kapalı , kollarım her şeyi kucaklamak için , sonsuz açık durdum . Rüzgar bedenimi başaklar gibi sallıyor , yalpalatıyor , ama ezmeden geçip gidiyordu. Kökleri toprağa sıkıca tutunmuş bir ağaçtım . Kollarıma az sonra kuşlar konacaktı , parmaklarımdan çiçekler fışkıracaktı . Böyle dalıp gitmiş rüzgarın kollarında dans ederken , bir şimşek çakışının gümbürtüsüyle gözlerimi açtım .Karşımda gümüşten yılanlarla kıvıldayan puslu deniz ve hızla yaklaşan kara bulutların sardığı gökyüzüyle karşılaştım . Ve ilk damlalar iri iri üstüme düşmeye başladı . Bir güzel ıslandım ruhuma dek . Onu hissettim , karşıladım , buyur ettim .Çok ıslanmışım şimdi bu mektubu yazarken bile titriyorum .Babam yeni geldi , yemeğini yiyor. Ben de masanın bir ucunda dışarıdaki fırtınanın gürültüsünden gayet mutlu , size bu mektubu yazıyorum .

Bana okumamı önerdiğiniz kitapları henüz alamadım. Onları alabilmek için biraz daha el işlerimden satmam gerekiyor . Ama biliyorsunuz bu kayalık yamaca kurulmuş evimiz henüz elektrik nedir bilmiyor . Gecelerimiz ya ocağın ışığıyla yada mumlarla , gaz lambasıyla aydınlanıyor. Ve bu ışıkta ince elişleri yapmak çok zor .Ben yapabildiğimi yapıyorum gerçi ama yanlışlıklar sabah olduğunda ortaya çıkıp işimi zorlaştırıyor .

Şimdi babam bütün gün çalışıp yorulmuş bedenini dinlendiriyor . Hiç horlamadan mışıl mışıl uyuyor. Ocakta ateşler közleşti iyice .. Yağmur evimizin damını hiç acımadan dövüyor . Şimşekler gürültülü şangırdıyor ve sık sık yıldırım ışıklarıyla aydınlanıyor . Ve ben mutluyum. Bu gümbürtünün ,bu çılgın fırtınanın içinde , kozasına çekilmiş bir ipek böceği gibi güvenli ve huzurluyum .” Bir gün kanatların çıkacak ve zorunlu olarak uçacaksınız “ diyorsunuz . Ben de o anın gelmesini ve uçmayı bekliyorum. Ama acelem yok .Nasıl olsa bir kelebeğe dönüşeceğim en sonunda . Ve yaşamı kıyısından seyretmeyi bırakıp , gerçek oyuna katılacak , rollerimi oynayacağım . Hangisinin iyi olduğuna kara veremesem de , durağanlıktan çok dönüşümün , hareketin ileriye doğru götüren bir atılımın daha yeğlenir olduğunu düşünüyorum . Bakalım dünya denilen tiyatro bana ne roller hazırlamış.



Ayşen Gacan Gülbağ

Eylül 1992

Hiç yorum yok: