16 Nisan 2012 Pazartesi

Pek kısa Öykü





Yakınmaları azalmıştı ; taraçada gezinen iri örümcekler , gün batımında çıkan yakarcalar ... Bitip tükenmez yaz güneşi bütün ihtişamıyla sürüyordu . “Öyle ezici bir sıcak ki az sonra eriyip iki su damlasına yada iki küçük denizanasına dönüşeceğiz” dedi. Sabahın ilk saatlerinde başlayan bu gözü kör eden aydınlık, ve gittikçe yoğunlaşan sıcakla baş edemezken , bir de bu sivri sinekler , yakarcalarla boş bir savaşa girişmişti.

Saat beşe geliyordu. Yapacak hiç bir şeyim olmadığı için onun yanına gitmiştim. Beni gördüğünde gereğinden çok sevinmişti. Belli ki şu dayanamadığı yalnızlığına kim gelse çok sevinecekti.

Onu iki yıldır tanıyordum. Çok alelade , sıradan, hatta fazla sıradan biri gibi gelmişti bana ilk karşılaşmamızda. Çok az konuşuyordu. Sanki başka bir yerlerde yaşıyor da , gölgesi bulunduğu yere düşüyordu. Evet , bir gölge gibiydi , aslı görünmeyen bir gölge. Ama gözlerinde gördüğüm ve tanımlayamadığım o anlam beni ona doğru çekip durmuştu. Aradan iki yıl geçmesine karşın o gözlerdeki bakışın anlamı çözülmemiş duruyor. .. Dostum ,-bizimkisine dostluk denir mi bilemem - çok şeyden konuşmaya başlamıştı ama , kendiyle ilgili pek bir şey anlatmazdı. Pek umurumda da değildi ya. .. Ben öyle her şeye ilgi duyan , meraklanan biri değilimdir. Yapacak daha iyi şeyler bulamadığım için buradayım. Ve bu sıcağa karşın , sıcak çaylarımızı yudumlayıp , vantilatörün tıkırtısını dinleyerek oyalanıyoruz.

Buraya dostumu görmeye günün , haftanın belli saatlerinde gelen arkadaşları vardır. Bilmiyorum ama pek arkadaşları da sayılmazlar. Şişman , sarışın postacı öğleyin gelir. Çay , sigara içer ve işinin zorluğundan, bu işten ayrılmak istediğinden , mide ağrılarından bahseder durur. liseyi yeni bitirmiş iki genç kız gelir, bunların anlattıkları çoğu zaman değişik olur ama , ipe sapa gelmez şeylerden konuşur dururlar.

O bu muhabbetlerden hiç sıkılmaz nedense. Ben bunları düşünüp dururken birden yumruklarını masaya vurdu .

“ Yapacak hiç bir şey yok, zaman sakız gibi uzuyor ve bizi istediği her biçime sokuyor.”

Diye öfkeyle bağırdı. Şaşırdım. Daha önce o ve ben sıcaktan yakınıp dururduk. Şimdi dostumu bu kadar öfkelendirmiş ve benim de tahmin edemediğim şey ne olabilirdi?

       

Ayşen Gacan Gülbağ
1992

Hiç yorum yok: