18 Şubat 2009 Çarşamba
Sorular
benim oyuncağım hani ?
kim avutur beni ne oyalar
boşa akıp giden umutsuz zamanı ...
İş dönüşleri kime sarılır , avucumun son sıcağı
iç denizleri kurutulmuş ülkemin , kim verir
sararmış fidanına bir damla can suyunu
ağır aksak İstanbul yağmuru hüzünden başka neyi sular
hangi barajlarda birikir geleceğin umudu ?
Soruların gölgesi , sayıklamalar mı ?
yanıtsız delinin avuntusu mu mırıltılar ?
derine kaçmış gözlerin kuyusundan
kim çekecek ipince ışığı yukarılara
acının çöreklenmiş ve kıpırtısız yılanı
zehrinden çok ağırlığın eziyor beni
korkarım kan dökecek öfkem
dişlerim sıkmaktan bilendi
ısıracak kara derinin altında yatanı
Acı yılanı bir gün yiyip rahatlayan
kaç bin canavarla karşılaşacak daha
kendi yarattığı ?
bitmeyen ve durmadan biten zaman
neleri silip süpürdü
ne canlara kıydı , ne çocuklar yuttu
tam ortasına direk çakan
zamanı bölük bölük parçalayan
baraj da kurabilir misin
bent çekebilir misin akışa
akışın durağanlığında sallanan
ve hiç bir anlam taşımayan bayrak
varlığını ne zaman sorgulayacak ?
6 Ocak 1998
Ayşen Gacan Gülbağ
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder