Yağmurla dokunmuş bir kilim
çocukluğum,
şimşeklerle aydınlanmış
bulut sürüleriyle güdülmüş rüzgarda
altın saçlı çocukluğum…
Yağmur yola çıktı şimdi,
akşamın alacasına sarınmış,
kulelerin üstünde bir parça aydınlık
bir parça kırpılmış bulut…
tüm manzaram...
Tül perdedeki rüzgâr çocukluğum
[ Mutfak kapısından içeriye giriyor
hatırlatmak için bana kendini. ]
Bu sesler yabancı bana, sirenler, kornalar
Ben kumruların iç çekişleriyle büyüdüm
kavak yapraklarının ninnisinde
çok az, çok daha az sesle...
Çimenlerin aynı boyda olduğu yerde
rastlanmıyor şaşırtıcı bir kır çiçeğine
Ben sarmaşık gülleri ve hanımeli kokan
yollarda yürüdüm, okul dönüşleri…
Yağmurlara tutuldum, gönüllü ıslandım..
Pencerem küçüktü; vesikalık bir fotoğraf kadar
Dünya ; sonsuz, büyük, büyülü…
Yağmur geldi, [ Anneler çocuklarını topluyor]
Her yağmurda gezmeye çıkardım oysa ben,
ıslanmak için, herşeyimle..
Koklamak ve dinlemek için evrenin büyüsünü.
Işık değişir, kerpiç evlerin duvarları,
Arnavut kaldırımları ıslanır parlardı,
kokular sarardı dört bir yanı
yağmur kokmuyor artık , ıslatmıyor da
her şey korunaklı kutusunda
yapay bahçeler, devasa kuleli evler
su geçirmez artık, ses geçirmez
ışık geçirmez
yalnızlığımız koruma altında.
Tut elimden benim de yağmur
yeniden çıkalım seninle dolaşmaya…
Ayşen Gacan Gülbağ
5 Haziran 2010
Foto; Ayşen G.G.